Ağlayamaz onlar…
Gözyaşları olmadığından değil…
Birileri "Erkekler Ağlamaz"dediği için de
değil…
Kalpleri taş olduğundan hiç değil!
Onlar…
Ağlamayanlar
değildir;ağlayamayanlardır…
Halbuki o kadar çok isterler ki ağlamayı..
Bağıra bağıra..
Hıçkıra hıçkıra..
Kendini unuturcasına… Ama
ağlayamazlar…
Çatlarlar,çatlatırlar yüreklerini de yine ağlayamazlar…
Gözyaşının olduğu
yerde "rahmet" olacağını da bilirler oysa…
Bir damla rahmet için,bin damla
yaş dökmeye hazırdırlar…
Hazırlanırlar…
Ağlayamazlar…
Anlamsız kahkahalar içinde boğulur hıçkırıkları…
Feryâdı yutar,acıyı
içlerine çeker onlar!
İsyân,onlara çok yakındır;yanaşmazlar yanına…
Sabır,onları sevmese de sarılmaya çalışırlar…
Alışırlar her yeni duruma…
Durmadan yarışırlar ve savaşırlar kendileriyle…
Çemberinden geçirirken felek,onların kulağına bir şey fısıldamıştır…
Tam
olarak anlatamazlar ne olduğunu;ancak hiç unutmazlar yine de…
Anlatamadıkları için ağlayamazlar..
Ağlayamadıkları için anlatamazlar!
Bir gülün dibine diz çöküp ağlasa onlar…
Gözyaşlarıyla gülün rengine renk
katabilirler belki…
Ama yapamazlar…
"Ya solarsa?" derler…
Solarlar
belki;ama soldurmazlar!
Herkes onları "ağlayamaz"sanır…
Çünkü hiç kimse göremez,içlerine akan
yaşları!
İçerde kaynayanı,yananı,içerdekinden gayrısı bilemez!
Yanaklarından süzülmediği için de kimse silemez gözyaşlarını…
Yaşlarını
da bilemezler..
Çünkü onlar,oldukları yaşta değildirler…